-
__IMAGE_DIV____PRODUCT_NAME____BUNDLE_TEXT____VARIANTS_TEXT____CUSTOMIZATIONS_TEXT__Birim fiyatı: __PACKAGE_PRICE____COUNT__ adet adet__PRICE_NOT__ __PRICE__Sepetten çıkar
Türkiye'nin ilk ulaşılabilir sanat galerisi olan Carré d'Artistes İstanbul'u, kurucusu Seval Dakman ile konuştuk. Sanatı herkes için erişilebilir kılma misyonuyla hareket eden Dakman, galerisi aracılığıyla hem yerel hem de uluslararası sanatçıların eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Sanatın bir sosyal statü aracı değil, herkesin ulaşabileceği bir değer olduğunun altını çizen Dakman sanatı anlamak ve sevmek isteyen herkes için bir alan yaratmayı amaçlıyor. Bu kapsamda on yıldır çalışmalarını sürdüren Dakman, ilk zamanlarda yeni kurdukları sistemle alakalı eleştiriler almış olsa da geçen süreçte ne kadar doğru bir iş yaptıklarını dile getiriyor.
Öncelikle Seval Dakman sizi bir tanımak isteriz.
Çocukluğumdan beri, sanat benim için bir tutku. 2007 yılında Londra’ya eğitim için gittiğim dönemde, şehrin sanat atmosferi beni büyülemişti. Bir yandan okurken bir yandan da çağdaş sanat galerini sık sık gezdim. Sanatla aramdaki bağı, genç sanatçıların eserlerini inceleyerek sağlamlaştırdım. Bu deneyimin üzerine, 2011’de Sabancı Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’ne devam ederken aynı zamanda yan dal olarak sanat tarihi bölümüne başladım. Sanat sosyolojisi üzerinde çalışmaya da okul yıllarımda karar verdim. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaptığım yüksek lisansımı “Kültürel İncelemelerde Sanat Antropolojisi” üzerine yazdığım tez ile tamamladım.
Carré d’Artistes nasıl bir düşüncenin ürünü ve sizin yolunuz ne zaman kesişti?
Carré d’Artistes, sanatı demokratikleştirmek ve “herkes için sanat” anlayışını yaygınlaştırmak amacıyla ortaya çıktı. İlk galerisini 2001 yılında Fransa’da açtı. Geçen 24 yılda; New York, Paris, Barselona, Hong Kong gibi dünyanın en önemli şehirlerine ulaştı. Toplamda 30’dan fazla ülkede 40’tan fazla galeri kurdu. 500’den fazla sanatçının eserlerini sergileyen bir galeri ağına dönüştü. Carré d’Artistes, günümüzde dünyanın en büyük sanat galerisi zinciri. Carré d’Artistes ile ilk tanışmam ise 2015 yılında Amsterdam galerisi ile oldu. Kurdukları sistemi oldukça yenilikçi ve eşitlikçi buldum. Bu galerinin İstanbul’da da olması için iletişime geçtim ve aynı yıl Türkiye temsilciliğini aldım. İstanbul galerimizi açtığımızda olumlu tepkilerin yanında olumsuz tepkiler de aldık. Herkesin bilgiye bu kadar kolay ve çabuk erişebildiği bir dünyada, bazı galeriler fiyatlarımızın gizli kalmasında ısrar etti. Bununla birlikte, bazı sanatçılar eşitlikçi fiyat politikamızdan rahatsız oldu. Fakat sonradan, bizi tanıdıkça ve anladıkça, bizi destekleyen ve hatta benzer politikalarla ilerleyen çevreler oluştu.
Sanatın ulaşılabilir olması için “kurumsallaşması” lazım
“Sanatı demokratikleştirme” derken, bunu biraz daha açabilir misiniz?
Demokratik sanat kavramını anlamak önemli. Tarihte ilk başta sanatçılara eşit koşullar sağlamak amacıyla kurulan galeriler, yıllar geçtikçe sanatçıya ve esere değer biçer oldu. Sanat piyasası, yalnızca yüksek gelirli kesimlere hitap etmeye başladı. Demokratik sanat, oluşan bu sistemi sorguluyor ve yeniye alan tanımaya özen gösteriyor. Sanatçı ve koleksiyoner için daha ulaşılabilir bir ortam oluşturuyor. Carré d’Artistes olarak, herkesin hayatında sanatın yer almasını hedefliyoruz. Sanatçı ve eser kalitesini önemseyerek seçtiğimiz değerli eserlere, ulaşılabilir fiyatlarla sahip olabilirsiniz.
Sizce sanat sadece belli bir sınıfa mı ait? Bunun nedeni nedir sizce?
Türkiye’deki algı, sanatın toplumdan kopuk ve belirli bir zümreye ait olduğu yönünde. Sanatı ulaşılabilir kılmak için yapılması gereken şey, sanatı kurumsallaştırmak. Sanat yalnızca bir hobi değil, aynı zamanda dünyanın en hızlı büyüyen piyasalarından biri. Türkiye’de sanat piyasasında kurumsallık yok. Bu piyasaya yatırım yapmak için kurumsallaşmak ve şirket mantığını yaygınlaştırmak gerekiyor.
Yerel sanatçılar uluslararası bir ağın parçası oluyor
Sürekli çalıştığınız sanatçılar var mı? Yoksa sergi ya da proje bazlı mı?
Uluslararası bir kuruluş olduğumuz için sanatçılar kurumsal ve demokratik bir süreç ile seçiliyor. Dünyanın dört bir yerinden, her yıl 2 binden fazla sanatçı Carré d’Artistes’e başvuruyor. Uluslararası bir kurul, bu başvuruları iki ayda bir değerlendiriyor. Bir yıl sonunda toplamda 10 sanatçı seçilmiş oluyor. Galeri ağının İstanbul şubesi olarak, biz de eserlerini beğendiğimiz yerel sanatçılarımıza referans oluyoruz. Böylece, bu uluslararası ağın bir parçası olmaları için onları destekliyoruz.
Galerinin nasıl bir çalışma sistemi var? Uluslararası arenada sanatçıların tanınması için neler yapıyorsunuz?
Galerimizdeki eserler, uluslararası bir sistemin parçası olarak dünyayı dolaşıyor. Her ay bir sanatçıyı yurt dışındaki bir galerimize uğurluyoruz ve oralardan bize gelen bir sanatçıyı ağırlıyoruz. İstanbul’da sergilenen yerel sanatçılarımızın eserleri, dünya üzerindeki birçok galeride de sergileniyor. Böylelikle, sanatçılarımız dünyanın çeşitli yerlerinde tanınma ve koleksiyoner edinme fırsatı buluyor. Uluslararası sanat piyasasının bir parçası olunca, farklı ülkelerde kişisel sergi açmaları da mümkün oluyor.
Değişimi gördükçe doğru yolda olduğumuzu anlıyorum
Geçen on yıla baktığınızda istediklerinizi yapabildiniz mi?
Geçen on yılda epey ilerleme kaydettik. Bu sistemi ülkeye ilk getirdiğimizde ünlü sanatçılardan eleştiriler almıştık. Eşit fiyat politikamız ve yeni sanatçılarla bir arada olma fikri hoşlarına gitmemişti. Yeni koleksiyonerler kazanmak, sanat ekonomisini geliştirmek ve çağı yakalamak için sistemimizin gerekli olduğunu onlara anlattık. Sistemin ne kadar ilerici ve başarılı olduğunu gördükten sonra, sanatçıları ve koleksiyonerleri bu sisteme katmak için daha birçok galerinin çalıştığını gördük. Pop-art, print, limited edition gibi çeşitli formlarla, sanatı daha ulaşılabilir fiyatlarla sunuyorlar. Kendi bölgemizde bize benzer konseptte galeriler açıldığını da görüyoruz ve mutlu oluyoruz. Bununla birlikte, Adana gibi bölgelerde de ulaşılabilir sanat galerilerinin açılmasına öncülük ettim. Sistemimiz hakkında, ulaşılabilir sanatın nasıl uygulandığı hakkında, danışmanlıklar verdim ve vermeye de devam ediyorum. Ayrıca, pandemiden önce iki kere ulaşılabilir sanat fuarı yapıldı. Çok desteklediğimiz bu fuarlara biz de katıldık. Bütün bu değişimi ve dönüşümü gördükçe ne kadar doğru yolda olduğumuzu anlıyorum. Daha gidilecek uzun bir yol var ama doğru yolda olduğumuza dair inancım tam.
Bu ay Mehmet Güreli’nin yeni koleksiyonuna ev sahipliği yapacağız
Şu anda İstanbul galeride devam eden ya da yakın zamanda açılacak olan bir sergi var mı?
En son 13 Aralık 2024 – 12 Ocak 2025 tarihleri arasında, dünyaca ünlü Bulgar sanatçılarımız Nina Petrova ve Ivo Petrov’un göz alıcı eserlerinden oluşan “La Dolce Vita” isimli özel bir sergiye ev sahipliği yaptık. Önümüzdeki şubat ayında, Mehmet Güreli’nin yeni eserleri eşliğinde aşk ve sanat üzerine bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Onun gibi interdisipliner bir sanatçı ile sinema, sanat ve edebiyatta aşk hakkında konuşacağız.
Mehmet Güreli demişken onun için özel bir parantez açmak istiyorum. Çok özel bir isim. Ne zamandır birlikte çalışıyorsunuz?
Mehmet Güreli ile yaklaşık 9 yıldır birlikte çalışıyoruz. Eserleri yıllardır dünyanın birçok yerinde özellikle Fransa’da, sergileniyor. Kendisi Fransa’nın Türkiye’den seçtiği ilk sanatçı oldu. Biz aslında onun sanatını, “hem müziğini hem de resimlerini” her zaman çok sevdik. Galerimize katılması sayesinde, insanların Mehmet Güreli’nin resimlerini ulaşılabilir fiyatlarda alabilmesini sağladık. Çok özel bir sanatçı ve onunla çalıştığımız için çok mutluyuz. Sergilerin yanı sıra, bazen Mehmet Bey’in o büyülü entelektüel dünyası ile aydınlanabileceğimiz söyleşiler de düzenliyoruz. Hatta önümüzdeki şubat ayı için yine böyle bir etkinlik planlıyoruz. Kendisinin yeni koleksiyonu da şubat ayında bizimle olacak.
Ülkemizde sanat eseri satın alma alışkanlığı yok!
Türkiye'deki sanat ortamına dair düşünceniz nedir?
Açıkçası, Türkiye’deki sanat ortamında pek bir ilerleme göremiyorum. Bunun en önemli nedeni, sanat için bir pazar oluşturamamamız. Bu aslında büyük bir problem. Ne Avrupa ne de Amerika ile ilgimiz var. Hatta Orta Doğu’da bazı ülkelerin bizi geçtiğini görüyoruz. Türkiye’deki modern sanat algısı, Cumhuriyet’in kuruluşuyla gelen tepeden inme bir algı. Günümüzde hala elitist bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Modern sanat, ülkemizde yüzde 0.01’lik bir kesimin elinde bulunuyor; bu yüzden de bir pazar oluşmuyor. Bir sanatçının eserinin değerine kendini ayrıcalıklı gören bir zümre karar veriyorsa orada bir pazar oluşamaz. Günümüz dünyasında pazarın oluşmadığı bir ülkede sanatın gelişmesini bekleyemeyiz. Bu problemin yanı sıra, ülkemizde sanat eseri satın alma alışkanlığı da yok. Türkiye’de bu alışkanlığı geliştirmediğimiz sürece pazarı oluşturmamız da mümkün değil. Pazarı oluşturmadığımız sürece de sanat ortamının ilerlemesi mümkün değil. Dolayısıyla, maalesef Türkiye olarak bu konuda çok gerideyiz. Henüz ilerlememizin de zor olduğunu düşünüyorum.